En Sıcak Konular

Nihat GENÇ
www.nihat-genc.com Veryansın
Nihat GENÇ
7 Kasım 2012

Filmin adı: 51 NOLU DVD



Hayatımın iki üç yılı Kültür Bakanlığı’nda para desteği yapılacak senaryoları okumakla geçti, amirim de, şaşırmayın, şimdi ODA TV’de birlikte yazdığımız Mümtaz İdil’di.

Senaryo ve senaryo tekniklerini iyi bilirim, üstelik edebiyatçıyım, ancak şimdi bu sütunda daha başka bir şey yazacağım. Senaryo teknik olarak başka bir şeydir sonrasında yönetmenin oluşturduğu çekim senaryosu başka. Aşağıdaki metne senaryo hikayesi diyebiliriz, karakalem çalışması, müsveddesi, uzun özet’i de diyebiliriz. Yani senaryonun bir önceki aşamasıdır.

Sanatçılar tarihin her döneminde en yüksek en ulaşılmaz ‘erdem’in peşinde olmuştur. En olmayacak şeyleri görülmemiş cesaretleriyle dile getirerek büyük sanatçı ünvanı alırlar.

Picasso’nun Gurnica tablosu Nazım’ın zindanda yazdığı özgürlük şiirleri böyle bir şeydir.
Çok büyük sanat eserleri hayret hep faşist rejimlerin baskısı altında ortaya çıkmıştır. Bu sert rejimin işkenceleriyle yüzleşmiş, bir şekilde kaçmış, ya da öldükten sonra araştırmacı çok meraklı gazeteciler tarafından ortaya çıkarılan gizli notlarından hareketle yazılmış, yüzlerce sarsıcı film, tiyatro, roman, belgesellere şahit olmuşuzdur.

İşte aşağıda bu tür bir metin bulacaksınız.

Cesareti ya da parası olan birileri, Türkiye’de ya da başka bir ülkede, olur ya aklı eser, olur ya içinden geçer, olur ya ‘yahu bir zamanlar Türkiye’de neler olmuş’ özetleyecek bir senaryo yazmak ister. 
Özetini geçiyorum, telif ücretini bağışlıyorum, içini dışını kendi sanatçı kimliği nasıl istiyorsa o şekilde doya doya döşenir, ben, sadece hikayenin çerçevesini ve akışını veriyorum. Kaynakça mahkeme tutanaklarıdır, fazladan tek kelime ilave edilmemiştir.

Filmin adı: 51 NOLU DVD

Senaryo yazarı: Henüz bilinmiyor

Sanatçılar: Henüz ortalıkta yok.

ÖYKÜ:

Sahne 1
Senarist, kendi genel kültürü çerçevesinde bir askeri okuldan mezun olmuş bir teğmen genç’in fotoğraflarını heyecanını ailesinin sevincini ve birliğine katılmasını genel hatlarıyla verir. Senaristin bu sahnede tek dikkat edeceği, kahramanımızın ailesini ve kendisini iyi temiz şehirli giysiler içinde resimler. Aynı dönem asker arkadaşları içinde bir iki arkadaşının resimleri daha gecekondulu daha köylü resmedilir. Uzun ve sıkıcı Silivri Karayolu’nda cezaevi arabası ilerlerken jenerik iner.

Sahne 2
Senarist, kendi genel kültürü çerçevesinde, teğmenimizin üsteğmen oluşunu, arada bir ev iznine gelişini annesiyle kucaklaşmasını ve annesinin onu ‘benim kara subay oğlum’ sevişini özellikle verir, ve aynı zamanda yine doğuya göreve gideceği için annesinin endişelerini yani Türkiye’nin güneydoğusu’ndaki PKK savaşından birkaç çarpıcı sahne verir.

Sahne 3
Üsteğmenimiz bir cephede çatışma anında komuta ettiği birlikle saldırıya uğrar ve önünde bir el bombası patlar. Sedye, helikopter, hastane. Üsteğmenin bir çok organı ağır hasar görmüş ve yıllarca bitmeyen bir tedaviye başlamıştır. Yıllar sonra tahliye olurken artık ‘gazi’dir ve görev yapamayacak durumdadır. En büyük hasar gözlerindedir, gözleri ileri derecede görmez, zaten bir şarapnel parçası gözünde patlamıştır. Upuzun tedavi günleri büyük ve derin okumalara da burada başlar.
Bu sahnede senaristin tek dikkat edeceği, üsteğmenin cephedeki asker arkadaşlarından bir uzman çavuştur, uzman çavuş ilerleyen yıllarda üsteğmenini ziyaret eder, ayrıca çok ilerde mahkeme safhasında eski günlerin sessiz tanığı olarak birkaç karede görünür.

Sahne 4
Üsteğmenimizin sivil hayatta ilk işi, yeni bir okul okumak, hukuk okur, avukat olur. Senaristimiz okul yıllarını istediği şekilde süsleyebilir ancak tek dikkat etmesi gereken, okulda kendisine İslamcı denen birkaç arkadaşı çok ama çok iyi davranmakta hatta nezaketleri altında ezilmektedir ve çoğu zaman içinden bu Anadolu’nun ne güzel ne saf çocukları var diye geçirmektedir. Meslek hayatına başlar. Buraya kadar hayatında olağanüstü hiçbir şey yoktur. Fonda neşeli civcivli bir müzik.

Sahne 5
Fon müziği hikayenin başlamakta ya da hızlanmakta olduğunun habercisidir. Türkiye’de siyasi iktidar ve tutuklamaların genel görüntüsü, birkaç gazete manşeti ve ekran tartışmaları ve kelepçelenme fotoğraflarıyla verilir… Özellikle cumhuriyet başsavcısı İlhan Cihaner’in makamında polis marifetiyle tutuklanması. Yüksek rütbeli subayların tutuklanması. Gazete binalarına polis baskınları. 
Bu saate kadar eski üsteğmen yeni avukatımız, olup biteni sadece seyirci olarak ama endişeli bir şekilde ekrandan gazetelerden izlemekte. Bir şeyler döndüğünü anlamaya çalışıyor.

Sahne 6
Avukatımız sonunda kendi hayatını akıl almaz bir karanlığa sürükleyen bir davanın savunmasını alır. Aldığı dava kendi gibi eski bir asker ve sonra kendi gibi avukat mesleğini seçmiş bir eski meslektaşıdır.
Müvekkilini tanımaya başlarız.

Güneydoğu savaşında muhteşem kahramanlıklar yapmış ve asker içinde adı efsaneye çıkmış ve bir çok üstün hizmet ve cesaret madalyası almış, ancak kamuoyu İtalya’dan PKK lideri Apo’yu getiren adam olarak tanıdığı bir isimdir.

Gazete kupürleri. Madalyalar. Halen ınternette bulunan bir dizi kısa görüntüyle müvekkilinin öz geçmişi verilir. Bir gazeteci diğerinin kulağına fısıldar: yüz yıl geçse kimse söyleyemez bunu, hükümet tarafı, PKK’yla Oslo’da yapılan gizli görüşmelerde barışı sağlamak ve masada PKK’nın güvenini sağlamak için bu çok başarılı komutanın tutuklanıp içeri tıkılacağını bir taviz olarak peşinen verir, der.

Sahne 7
Müvekkilinin yakalanma sebebi, avukat bürosunda bulunan meşhur 51 nolu DVD’dir.
Ergenekon adı verilen davanın onuncu dalgasıyla işte bu DVD delil olarak gösterilip hapse atılmıştır. Bu DVD’nin özelliği ve suçlaması, askeri sır niteliğinde bilgiler ihtiva ediyor ve hakimleri savcıları fişliyor iddiası. Şok şok şok itham itham itham görüntüleriyle verilir.
Ekranda yandaş İslamcı yazarların ‘iddialar var efendim’ lafları, ‘askeri kimse yargılayamaz diye bir şey yok’ lafları… Liberal yazarların ‘askeri vesayet sona erdirilip özgürlüklerin önü açılmalı’ sözleri, ya da senaristimizin takdir edeceği çarpıcı görüntüler, benzer şeyler.

Sahne 8
Avukatımız kısa bir incelemeden sonra müvekkilinin neyle karşı karşıya olduğunu anlar.
Fethullah Gülen cemaatine bağlı bazı polislerin askeri casusluk yaptığına dair somut kanıtlarına ulaşır.
İşte bu bilgiye somut olarak vakıf olması, kahramanımızın (avukatımızın) sonunu hazırlayacaktır. 
Avukatımızın kendince yaptığı araştırmalar ve karşılaştığı gerçekler birkaç sahneyle anlatılır. Bütün bu tutuklamalar, ekranlarda söylenenler, yazılıp çizilenler, hepsinin özgürlükle demokrasiyle soruşturmayla hiçbir alakası yok, olup biten herşey tezgah diye konuşur etrafına.
Türkiye’ye büyük bir kumpas kurulmakta çember daralmakta.

En yakın arkadaşlarına sıranın herkese gelmekte olduğunu söyler, benim bir şeyim yok, beni niye alsınlar diye çıkışan arkadaşlarına da ‘herkese bir belge uyduracaklar’ der.
Afganistan’ı Irak’ı silahla, Türkiye’yi ‘düzmece belgelerle’ işgal ediyorlar, der. Arkadaşları kahramanımızı çok fazla ‘kurgu’ romanı okumakla, hukuk’un eninde sonunda sahteliğe asla müsamaha gösteremeyeceğini iyiniyetle açıklamaya çalışırlar.

Ekranlar yazılanlar manşetler çok boğucu şekilde halkın beyninde baskısını kurmuş, sıradan insanların dahi kafasında kuşkular oluşturmaya başlamıştır, kahramanımız en yakınlarına dahi derdini anlatamaz duruma gelir, gördüğü gerçekle yalnız baş başa kalır.

Sahne 9
Avukatımız kendi araştırıp ulaştığı bilgileri, henüz vakit geç olmadan, genelkurmay başkanına, genelkurmay istihbarat başkanına, harekat başkanına ve adli müşavire, inanılmaz bir süreç yaşandığını, bu sürecin normal bir hukuki süreç olmadığını, durumun savaş hali kadar ciddi olduğunu ve hedefinin silahlar kuvvetler olduğunu iki sayfalık bir mektupla bildirir. Bu mektubu yazmak dahi cesaret işiydi ve bu yüzden kahramanımız hedef tahtasına koyulur.

Sahne 10
Avukatımız öncelikle, müvekkilinin bürosuna ilk baskın anında, bir emniyet görevlisinin karışıklıktan yararlanarak bu DVD’yi bıraktığını tespit eder.
Belgeyi koyan polisin kimliğini teşhis için konuyla ilgili bir dizi hukuki süreç başlatır. Ve bu DVD’nin ofise ‘koyulduğu’ yönünde çok kuvvetli şüpheleri olduğunu ve adı geçen görevlilerin soruşturulmasını talep eder.

En büyük şok’u işte bu süreçte yaşar, ‘soruşturma’ dilekçeleri sümenaltı edilir, gizli bir el, ofise DVD koyanları gizler ya da sürüncemede bırakıp savsaklar.
Ve avukatımız ısrarla müvekkilinin suçlandığı 51 nolu DVD’nin içeriğini avukatı olarak savcılıktan ister, DVD verilmez… Avukatımız şaşkındır, müvekkilinin nasıl niye neden suçlandığını bilmeden müvekkilini nasıl savunacaktır?

Sahne 11
Inının ınnn. 51 nolu DVD’nin İstanbul adli emanetinde kırıldığı anlaşılır.

Sahne 12
Inının ınnnn ancak tezgah düzenleyenler bir yerlerde sık sık çok vahim hatalar yapmıştır, bunlardan en önemlisi, meğerse polis DVD’yi müvekkilinin ofisine yerleştirmeden önce bir kopyasının alındığı ortaya çıkmıştır.

Sahne 13
‘Kopyasının önceden alındığı’ şu anlama geliyor, daha DVD ofiste bulunmadan 7 gün önce DVD tüm muhteviyatı ile birlikte İstanbul Emniyet Müdürlüğü Tem şubesi müdürlüğünde mevcut idi… 
Bu akıl almaz polis tertibini ortaya açıklıkla çıkartan bir gerçektir, avukatımız sevince boğulur çünkü nihayet sonunda başardığını tezgahı ortaya çıkarttığını sanır.

Sahne 14
Heyecan. Arama. Takip. Avukatımız emniyette müvekkili gözaltında iken İstanbul emniyet müdürlüğünden birkaç polis kendisine ‘komutanım biz ülkücüyüz, buraya Amerikalılar gelip gidiyor, amirlerimiz sürekli toplantı yapıp duruyorlar, ne yaptıklarını bilmiyoruz’ demesi üzerine Amerikalıların da bu sürecin içinde bilfiil bulundukları hatta nezaret ettikleri bilgisine ulaşır.
Bu akılalmaz sözler karşısında kahramanımız şok geçirir, çünkü büyük bir tertiple karşı karşıya olduğu inancı sağlamlaşır.

Sahne 15
Avukatımız kulaklarıyla duyduğu bu gerçeği sonraki günlerde kendi gözleriyle görür, şahit olur, avukatımız gözlerine inanamaz ‘ Amerikalılar’ı bizzat gördüm’ der.
Dilekçe yazar, soruşturulması araştırılmasını ister, cevap yok, dinleyen yok.

Sahne 16
Avukatımız askeri casusluk suçundan dolayı suç duyurusu dilekçesi yazmaya koyulur. Bilgisayarı telefon dinlemeleri çoktan izlenmektedir. Ayrıca tehditler almaktadır. Bir avukat arkadaşına ‘sizi yönlendireni tanıyoruz onu da (avukatımızı) buraya getireceğiz’ diye uyarılmıştır. Tehditleri ensesinde hisseder, dilekçelerine cevap da alamaz, çember daralmaktadır.

Sahne 17
Avukatımız bu dinlenme ve tehditlerin de hukuki sürecini son bir gayretle başlatır, yine cevap alamaz. 
Ekranlarda ve manşetlerde yüzlerce yazarın katıldığı hararetli suçlamalar, ‘iddialar var efendim’ lafları dönmekte, hükümet yazarlarının ağızlarından suçlamalar alevler gibi fışkırmakta, halk tam bir korku filmi izler gibi sessiz soluksuz olup biteni izler, suçlanan, mahküm edilen, linç edilen, manşete çekilen avukatımızın müvekkili ve kendisidir, sesini duyurmak için çırpınır ancak kendisini ve müvekkilini savunacak ekran bulamaz, bir tek Uğur Dündar’ın haber programı dışında, Uğur Dündar ağzı açık ekrana çıkarttığı avukatımızı şaşkınlıkla izler.

Sahne 18
Nisan 2009 tarihinde Fethullah Gülen cemaatinden olduğunu ifade eden Sorbon Üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu söyleyen bir şahıs, emekli bir hakim meslektaşı vasıtasıyla dolaylı bir haber gönderir: polislerle fazla uğraşmamasını tenbih eder.
Her dakika başı tutuklanacağı ya da vurulacağı ya da akılalmaz bir iftirayla kendisine tezgah düzenleneceğine yüzde yüz bir gerçeklikle inanır ve etrafına söylemeye başlar, tam anlamıyla kıstırılmıştır.

Sahne 19
Her an bir saldırı altında olduğunu iyice anlamasına rağmen işin içinde askeri casusluk şüphesi vardır, avukatımız kendiyle derin bir muhasebeye girişir, asker damarı kabarır, çekinmenin korkmanın geri adım atmanın bu saatten sonra kendisine asla yakışmayacağını hem kendisine hem etrafına telkin beyan etmeye başlar.

Sahne 20
Avukatımızın arabası 6 mayıs 2009 tarihinde Etimesgut’ta bir istihbarat aracı tarafından sıkıştırılarak ölümcül bir kaza yaptırılır. Aracı kullanan eşidir, emniyet kemeri sayesinde kurtulmuştur.

Sahne 21
Inının ınnn, olmayacak bir şey olur, avukatımıza hukuki süreçteki ısrarlarına rağmen verilmeyen belge basına sızdırılmış, manşetlerdedir…
Avukatımız kendisine verilmeyen belgeyi manşetlerde görünce şaşırır ama biraz da sevinir.

Sahne 22
Çünkü bu vesileyle DVD’nin içeriğinden haberdar olan avukatımız, kamera kayıtlarından bu DVD’yi oluşturanların bulunabileceği düşünür, müvekkilinin eşi olan Yargıtay tetkik hakimi’ne sevinçli bir haber verir, yolun sonuna geldik, davayı kazanıyoruz, diye müjdeli bir telefon eder.

Sahne 23
Yolun sonu, aslında yolun başıdır. Senaristimiz istediği şekilde müziği hızlandırabilir. Inınının ınnn, öykümüz yeni başlıyor.

Sahne 24
DVD kayıtlarından DVD’yi kaydedenleri bulabiliriz umuduyla müvekkilinin eşine müjdeli haber verdikten tam iki gün sonra… 
Senaristimiz esrarengiz bir atamosfere girerek hikayeyi derinleştirmeye başlayabilir.
Inının ınnn, kim olduğu bilinmeyen iki meçhul kadın avukatımızı telefonla arar…

Sahne 25
Senaristimize not, buraya kadar başrolde avukatımızın müvekkili ve onun davası olan verilmeyen ofisinde bulunan DVD’nin gelişimi anlatıldı.
Ancak şimdi bu hikaye bitmiş yeni hikaye başlamıştır, yani artık başrollere avukatımız yerleşir, çünkü hedef bu iki meçhul kadının aramasıyla şimdi kendisidir.
Arayan kadın kamuoyunda meşhur bir tarikatın ya da grubun üyelerindendir. Telefonda gerçek ismini saklar. Telefonda, masum bir şekilde, kardeşinin bir hukuk problemi olduğundan bahisle avukatımızdan randevu ister. Avukatımız randevu verir.

Sahne 26
Kadınlar avukat bürosuna gelir. (Senariste önemli tiyolar:)( Kadınlar aslında ofisi, mekanı, kapıcısını, çevresini, komşularını da iyice bir incelemeye gelmişlerdir.) Ve kadınlar avukatımıza, kamuoyunda çok meşhur olan tarikat lideri ya da üstadlarını, bugüne kadar hep şöhretli avukatlarla davalarını savunduklarını, ancak şimdi sıradan mütevazi bir avukat aradıklarını söylemişlerdir.

Sahne 27
Ancak kadınlar laf arasında avukatımızdan ‘yargıtayda bir davaları için yardımcı’ olunmasını istemekteler. Yani argo anlamıyla ‘zarf’ atmışlardır, çünkü müvekkilinin eşi Yargıtay hakimidir. Böylelikle kadınlar avukatla Yargıtay hakimi arasında illegal mafyatik bir ilişkiyi ortaya çıkartmaya çalışmaktadırlar.
.Avukatımız önce nezaketle kadınlara kendi işi için dahi yargıtaya gitmediğini böyle bir tarzı olmadığını söyler.
Sonra da kadınlara kendisini nereden bulduklarını, sorar.

Sahne 28
Avukatımız kadınlardan doyurucu bir cevap alamaz üstelik hareketlerinden fazlasıyla şüphelenir. Bir meslektaşına şüphesini dillendirir. Bu kadınları Fethullah Gülen cemaatine mensup polislerin gönderebileceğini söyler.

Sahne 29
Ve nihayet film içinde film başlar.
Senaristimiz istediği heyecan ve şok görüntülerini kullanabilir.
Inının ınnn. Sahneye Türk kamuoyunu yıllarca meşgul etmiş o meşhur belge çıkar:
AKP ve Gülen’i Bitirme Planı. 
İşte bu meşhur belge avukatımızın ofisinde polis aramasında şimdi bulunmuştur. Belgenin bulunmasıyla Türkiye kamuoyu alt üst olur. Türkiye’de hiçbir skandal hiçbir sansasyonel olay, gündemde, bu belge kadar konuşulmadı, tartışılmadı.. Türkiye’de yer yerinden oynar, meşhur belge aylarca yıllarca manşetlerde yerini korur.

Sahne 30
(Senaristimiz bu bölümü mutlaka bir avukat danışmanıyla düzenlemeli.) Avukatımızın ofisini arama kararı, gizli izleme kararları, gibi, hukuka aykırı süreçler karşısında avukatımızın eli kolu bağlıdır.
Üstelik arama avukatımız Ankara dışındayken yapılır. Avukatımız, kendi ofisine koyulan bu belgenin kendisini ziyaret eden kadınlarla bağlantısı olduğuna yüzde yüz inanmaktadır, ancak vakit çok geçtir artık.


Bu yazı 1,325 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Ağustos 2015 Bir ulusun kimyası nasıl bozuldu
    • 28 Eylül 2014 Kılıçdaroğlu fıkraları
    • 23 Aralık 2012 ABD' nin Şapşal Şamar Oğlanları
    • 22 Aralık 2012 Tek Başkanlı Tek Meclisli Eyalet Yasasına Sorular
    • 1 Aralık 2012 Boğazlarına dizildi Ergenekon
    • 7 Kasım 2012 Filmin adı: 51 NOLU DVD
    • 17 Ekim 2012 GÜNAHLARINDAN KUVVET ALAN İKTİDAR
    • 31 Temmuz 2012 Uzatmadan
    • 24 Temmuz 2012 Yandaş ve Savaş
    • 10 Temmuz 2012 Eşekten Düşen Karpuz Ya da Türk Dış Politikası
    • 28 Mayıs 2012 KUSMA DÖNEMİ SUSMA DÖNEMİ
    • 19 Mayıs 2012 İnsan Kendi Kendini Niye Gıdıklayamaz
    • 8 Mayıs 2012 Yavanlaşarak ve Azalarak Büyüyen Türkiye
    • 18 Kasım 2011 SİZİN KÖYDE BÖYLE Mİ İTTİRİYORLAR SALİM EFENDİ
    • 13 Kasım 2011 BİR TELİNİ ÇEKSEN KIRK YAMASI ÇÖZÜLÜR
    • 7 Kasım 2011 Boşlukta Kör Nokta
    • 30 Ekim 2011 Başımız Sağolsun
    • 22 Ekim 2011 Başsağlığı Yazısı
    • 27 Eylül 2011 BİR HAYALET AĞRI OLARAK DIŞ POLİTİKADA OSMANLICILIK
    • 9 Eylül 2011 EY GAZİLER GAZANIZ MÜBAREK OLSUN

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,729 µs